2024 Yılında Büyüdük mü ?

12.03.2025
A+
A-

Maalesef görüyorum ki, büyüme verileri bile siyasetin oyuncağı olmuş durumda.

Enflasyon ve işsizlik verilerinde bile güvensizliği işaret eden kamusal veriler, büyüme rakamlarında da bizlere güven verebilir mi ?

Kesinlikle HAYIR…

Büyüme dediğimizde ne anlarız, GSYH ne anlama gelir, biraz bu konuları açıklamak istiyorum. Elbette büyüme verilerinin yüksek olması istenir ama bu büyümenin içindeki sektörel dengenin oranı da çok önemlidir.

Bir başka en önemli veri, büyümeden hanehalkının alacağı pay ve orandır.

Bu paylaşımın adil olması beklenir. Adil olmayan bir paylaşım, ileride sosyal ve toplumsal yaralar açabilir.

2024 yılında sektörlere göre gerçekleşen büyüme oranları nelerdir ?

Bakalım büyüdük mü ? yoksa büyürken, küçüldük mü ?

***

Gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH), bir ülkede belirli bir zaman diliminde üretilen ve satılan tüm nihai malların ve hizmetlerin piyasa değerini yansıtır.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 2024 yılı Gayrisafi Yurt İçi Hasıla (GSYH) büyüme oranı % 3,2 olarak gerçekleşti. Türkiye ekonomisi, 2023 yılında da  % 4,5 oranında büyüme sağlamıştı.

2024 verilerine göre, inşaat sektörü % 9,3 / Finans ve sigorta % 4,9 / Tarım % 3,9 / Bilgi ve iletişim % 3,4 / Hizmetler % 3,1 / Kamu yönetimi, eğitim ve sağlık % 1,8 / Sanayi sektörü % 0,5 oranında büyüdü.

Geçen yıl en hızlı büyüyen sektör % 9,3 ile inşaat olurken, sanayimiz % 0,5 ile en yavaş büyümeyi kaydetti.

Sanayi sektörünün, 2023 yılında % 1,7 ve 2024 yılında ise % 0,5 oranında büyümesi çok düşündürücüdür.

Bu verileri baz aldığımızda, her yıl olduğu gibi büyümede en fazla pay inşaat sektörünün olup, sanayi sektörünün de payı düşük olması ne kadar sağlıksız ve dengesiz büyüdüğümüzün güzel bir örneğidir.

Sağlıklı ve sürdürülebilir bir büyüme şekli değildir. Gelişmiş modern ülkelerde, bizdeki büyüme modelinin tam tersi görülmektedir.

O, halde biz yıllardır nerelerde ve niye hata yapıyoruz. !

Gittikçe derinleşen gelir adaletsizliği ve bölüşümü, kitleler arasındaki uçurumu daha da derinleştirmektedir.

***

2024 yılı kişi başına düşen GSYH, 15.463 dolar olup, yaşam içinde gerçek olmayan kişi başına düşen bir rakam ortaya çıkması düşündürücüdür.

2024’te büyümeye en yüksek katkıyı 2.4 puanla hanehalkı tüketimi vermiş olup, net ihracatın katkısı 1.1, kamu harcamaları ve yatırımların katkısı 0.3 puan olarak gerçekleşti.

Yine bu veride, dış ticaretin oranının az olması, maalesef tüketim yolu ile büyümenin sağlıksız olduğu sonucunu yaratmaktadır.

***

Türkiye’de, en yüksek gelire sahip hanehalkının % 20’lik grubun, toplam gelirden aldığı pay % 48,1 olurken, en düşük gelire sahip % 20’lik grubun aldığı pay ise % 6,3 düzeyine ulaşmıştır.

Güzel Ülkemdeki çok zenginlerle, çok yoksullar arasındaki gelir adaletsizliği gittikçe olumsuz yönde artmaktadır.

Kısacası en zengin % 20’lik kısım, toplam gelirin % 48’ini götürürken, en fakir % 20’lik kısım ise, gittikçe fakirleşerek ancak % 6,3 oranında pay alabilmektedir. Nasıl bir bölüşüm, beğendik mi ?  Hakça mı ?

***

Gelir dağılımı biraz daha ayrıntılı ele alırsak, gelir adaletsizliğini ölçmek için en çok kullanılan ölçütlerden birisi de ‘Gini katsayısı’ oranıdır. Gini katsayısı, 0 ile 1 arasında bir değer aralığında olup, bu oran büyüdükçe, dağılımdaki eşitsizlik artmaktadır. Bir toplumda, gelir paylaşımı adaletli yani eşit ise, Gini katsayısı “0”a eşit, tam tersi durumda adaletsiz bir durum var ise, Gini katsayısı “1” e eşit olmaktadır.

TÜİK’ in 2024 yılı verilerine göre, bizlerin Gini katsayısı 0,413 olarak belirlenmiştir.

Güzel Ülkem, gelir dağılımı adaletsizliğinde 38 üyeli, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nde (OECD), maalesef sondan 4’üncü sıradadır.

Gini katsayısına göre gelir adaletsizliğinin en düşük olduğu ülkeler; Slovakya (0,22), Slovenya (0,25), Almanya (0,29) ve Yunanistan (0,31) seviyesindedir. Türkiye’nin 0,413‘lük Gini Katsayı değeri, gelir eşitsizliğinde OECD ortalamasının çok üzerindedir.

Gelir adaletsizliğindeki olumsuz durumdan nasıl kurtulabiliriz ?. Bu konuda hangi önlemleri almamız gerekir.

***

Yüksek teknolojik kalkınma ile birlikte, sosyal devlet politikalarına acilen dönmemiz gerekmektedir. Fakir ve ihtiyaç sahiplerine yapılan yardımlar gittikçe artmasına rağmen, sanayileşmenin yeterli seviyede olmaması sebebiyle, pek de işe yaramamaktadır.

Öncelikli unsur, işsizliğin acilen özellikle genç işsizlerimizin bu ‘sarmaldan’ kurtulması gerekmektedir. Gençlerimize eğitim ve istihdamda ‘fırsat eşitliliği’ sağlayarak, onları acilen topluma kazandırmak yoluna gitmeliyiz.

Kadınlarımızında, istihdam politikalarında gerçek yerlerini almaları gerekmektedir.

Yurt dışından kaçak/sığınmacı/göçmen adına ne derseniz deyin, kaçak çalışma yolu ile piyasa dengelerini bozup, vergi ve sigortadan kaçmaları başka bir sorundur.

Kayıt dışılık, yıllardır bünyemizi kemiren ve süreklilik yaratan sağlıksız bir yol olup, kesinlikle en asgari seviyeye indirilmelidir.

Gelir adaletsizliğinin bir başka yolu da, en çok dar gelirleri olumsuz etkileyen vergilerdir. Dolaylı vergilerin (KDV, ÖTV, ÖİV, BSMV, Harçlar vb.) oranının, dolaysız vergilere (Gelir ve Kurumlar vergisi vb.) oranla çok yüksek olması, başlı başına bir sorundur.

2024 yılında, güzel Ülkemdeki dolaylı vergilerin payının % 66 ve dolaysız vergilerin payının ise % 34 olarak gerçekleşmesi, vergi adaletsizliğinin en önemli örneğidir.

Kısacası zengin ve fakir aynı vergiyi, aynı oranda ve ortamda vermektedir. Adalet bunun neresinde…!

***

Bir başka sorunda, bölgeler arasında oluşan gelir dağılımı uçurumudur. Büyük şehirlere iş sebebiyle göçen insanların oluşturduğu nüfus patlaması, çevre kirliliği, işsizlik, pahalılık, trafik, özellikle de kira artışına sebep olmaktadır.

Şu bir gerçek ki, bir ülkedeki gelir adaletindeki bozukluk arttıkça o, ülkedeki tüm ekonomik, siyasal, sosyal ve toplumsal dengeleri yerle bir ederek ülke yoksullaşmaya doğru yol alır.

Yüksek teknolojili sanayileşme oranının payı % 3’ün altında ise ve de ‘Endüstri 4.0’ aşamasına bile, bir-iki sektör dışında geçemeyen, ‘yapay zekayı’ da pek düşünmeyen bir sistem içerisinde, sağlıklı ve adaletli büyümeden bahsedemeyiz.

***

Yabancı sermayenin yeterli seviyede gelmemesi, gelse bile kurulu hazır şirketleri satın alması, zaten başka bir sorun.

Yurt dışından dövizi ile gelenler, ne yazık ki dünyanın en yüksek faizine (nas’a aykırı, ama olsun) gelmektedir. Sıcak para dediğimiz adını da ‘Carry trade’ koyduğumuz küresel tezgah.

Nedir bu meret; özellikle de yabancı yatırımcıların, faiz oranı düşük bir para biriminde borçlanarak, bu fonları faiz oranı yüksek olan bir para birimine yöneltmesidir.

Böylece, bizlerin kaynakları, yerli/yabancı sermayeye, resmen peşkeş çekilmektedir.

Kendi ülkesinde % 3-5 oranında faiz alan dış yatırımcı, güzel Ülkemde ballı/börekli, % 40’dan yüksek faiz ile gününü gün etmekte olup, kıt olan kaynaklarımızı eritmektedir.

Ne yazık ki güzel Ülkemde; hem düşük gelir, hem de gelir adaletsizliğine sahip birey olmaktan dolayı çok üzgünüm…

Sağlık, sevgi ve hoşgörü ile kalınız…

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.