Gençliğe Bakış
“Sizi birer kıvılcım olarak gönderiyoruz. Birer meşale halinde dönmelisiniz”
M.K. Atatürk
Hayat pahalılığı, art arda gelen zamlar. Yüksek enflasyon, düşük aylıklar. Banklarda oturan, torununa harçlık veremeyen emekliler. Traktörüne mazot koyamayan, üretimden koparılmış köylüler. Tencere kaynatamayan, çocuğunun beslenme çantasına bir lokma koyamayan ev hanımları. İş bulamayan, eve ekmek götüremeyen, çocuğunun yüzüne bakamayan babalar.
Bir yanda tatilini Maldiv adalarında geçirenler, belediye başkanlık odasını saraya çevirenler, yediği ıstakoz fotoğraflarını paylaşanlar….Öbür yanda ucuz ekmek, ucuz et, ucuz gıda almak için uzun kuyruklar oluşturanlar..Bir yanda görkemli saltanat sürenler, zevk u safa içinde yaşayanlar… Öbür yanda geçim kaygısı içinde ömür tüketenler. Bir lokma ekmeğe, bir hirkaya gereksinim duyanlar.
Gelecekten umudunu kesmiş, umudunu yurtdışında arayan, ülkesini terk etmeye hazırlanan gençler. Ülkemizin geleceği olan gençler. Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimleri, Cumhuriyeti, ülkeyi emanet ettiği gençler. Bilimden uzaklaşmış, hurafelerle dolu bilgiler aktaran okullarda okuyan gençler. Okuldan sonra iş bulamayan gençler.
Son zamanlarda yapılan araştırmalarda ortaya çıkan bir gerçek var. Ülke gençliğinin yüzde 68 i geleceğini yurt dışında arıyor. Bu ülkeden gitmek, yaşamını yurtdışında sürdürmek istiyor. Ne acı bir tablo. Ne üzücü bir durum. Kendi ülkesinden umudunu kesmiş, kendi yurduna küsmüş bir gençlik.
Yüzyıl önce gençliğe güvenen, tüm umudunu gençliğe bağlamış bir lider ve bir anlayış var. Şimdilerde ise ” giderlerse gitsinler” diyen bir anlayış. Nereden nereye geldiğimizi daha iyi anlatabilmek için aşağıdaki anıyı sizlerle paylaşmak isterim.
ATATÜRK’TEN BİR SES
“1924 yılı Ekim ayındaydık. Büyük Zafer’den sonra Atatürk iki girişimde bulunmuştu. Birisi İzmir’de topladığı İktisat Kongresi ki “Milli Ekonomi” sözü tarihimizde ilk kez bu kongrede ortaya atılmıştı. İkinci hareket Avrupa’ya ilk öğrenci kafilesinin gönderilmesidir. Bu ilk kafilede Avrupa’ya gitmek üzere 150 arkadaş başvurmuştu. Son derece sıkıbir eleme sınavı geçirdik, bir süre sonra sonuçlar ilan edildi.150 kişiden 13 kişi seçilmişti. Şimdi bu gruptan hatırlaya bildiğim; Suat Hayri, Burhan Toprak, Namdar Rahmi, Vildan Aşir, Cemil Sena ve Necip Fazıl bulunuyor.
Benim ismimin yanına Atatürk, “Berlin Üniversitesi’ne gitsin” diye yazmış. Yola çıkacağımız gündü. Berlin’e Balkanlar’dan ve Polonya’dan geçen bir trenle gidilirdi. Vakit geldi, Sirkeci Garı’ndayım ama kafam çok karışık.
Gitsem mi, kalsam mı?
Beni orada unuturlar mı?
Para yollarlar mı?
Tam gitmemeye karar verdiğim, geri döndüğüm sırada bir posta dağıtıcısinin sesini duydum: “Mahmut Sadiiii!… Mahmut Sadiii! Bir telgrafın var.”
Elime bir telgraf tutuşturuldu. İmza Milli Eğitim Bakanı’nındı. Atatürk’ün emri ile çekilmişti. İçinde hatırımdan çıkmayan şu cümle vardı:
“Sizleri bir kıvılcım olarak yolluyorum, alevler olarak geri dönmelisiniz.”
Mustafa Kemal
Telgrafı okuyunca düşündüklerimden olağanüstü utandım.
“Şimdi gel de gitme, git de çalışma, dön de bu ülke için canını verme” dedim.
Düşünün… 1923’te o kadar işinin arasında 11 öğrencinin nerede, ne zaman, ne hissettiğini sezebilen, ona göre telgraf çeken bir liderin önderliğinde bu ülke için can verilmez mi?
Gittim, çok çalıştım, çok başarılı oldum.
Ülkeme “alev” olarak döndüm.
Önce İstanbul Üniversitesi Genel ve Beşeri Fizyoloji Enstitüsü’nü kurdum. Kürsü başkanı oldum. Daha sonra ülkemin başbakanlığını yaptım.
Ben kim miyim?
Ben sadece iki satırlık bir telgrafın yarattığı bilim adamıyım…
Hangi derse girsem, hangi sınavdan çıksam kulaklarımda bu cümle çınlardı. Yol boyunca içinde alevden bir şevk ve omuzlarında dağlar gibi bir sorumluluk taşıyordum.
Bu ses artık ömrüm boyunca beni hiç bırakmayacaktı. ”
Ord. Prof. Dr. Sadi Irmak
Gençler! Sizler, gençliğe bu denli güvenen, inananan, bir liderin , Mustafa Kemal Atatürk’ün gençlerisiniz. Bu ülkeyi yüceltecek ve yükseltecek sizlersiniz. Bir kıvılcım olarak gidin ve b
ir meşale olarak dönün. Dönün ki sizin aydınlığıniz ülkeyi aydınlatsın.
Mustafa Kemal gençliği, umutsuzluğa ve karamsarlığa kapilmaz. En umutsuz anlarda bile bir çıkış yolu bulur. Tünelin ucunda ışık göründü. Koşun, yakalayın ışığı. Aydınlığı ve umudu büyütün. “Giderlerse gitsinler”diyen anlayışa inat kalın burada. Işıktan , aydınlıktan korkanlara inat aydınlatın her yeri . Gelecek sizlersiniz. Sizinle güzelleşir, sizinle yaşanır olur bu ülke.