Her Şey, Olduğu Gibi midir?
Kontrol edemediğiniz bir anda tetiklenen düşüncenizin, oluşum evresini hiç düşündünüz mü? Bir anda dik başlı bir his, şimşek gibi ortaya çıkar. Nereden çıktığını bile anlayamazsınız. Onun delibozuk hali dizginlenemez, kontrol edilemez. Genellikle o anlara aykırı olan his, saklanmak istense de yüze, ele, söze yansımaya başlayınca şaşkınlık yaşanır. Nereden tetiklendiğinin belirlenememesi onu, kontrol edilemeyen delibozuk mu yapmıştır?
Elbette akıl ve iradenin gücünü hissettiğimizde, bireysel güç ve donanımlarımızı algılarız. Akıl, insanın en önemli olmazsa olmaz donanımıdır. Aklın tezahürü ile insan olmanın bilincine ulaşılır. Beklenmedik bir anda ortaya çıkan his, hemen algılanamaz. Aklın almadığı sebepler aranmaya başlanır. Olan şeyin sebebi kolay bulunur; ama olması gerektiği için olan şeyin, sebebi doğurduğu kolay algılanmaz. Olması gerektiği gibi olmasına karşıt bir düşüncenin gelişmemesi, olduğu gibi olmasının onayını geciktirir. Algılamanın uzaması, akıl yürütmeyi de geciktirecektir. Olması gerekiyormuş algısına ulaşmak, gittikçe zorlaşır. Olmasının sebebi olacağı için hissin ortaya çıkmasına akıl yürütülemez; ama sonrasında güçlü bir sorgulama rüzgârına tutulur bilinç. Bir anda deli bir his çıkar ortaya; -“Orada olmak sebep olacaksa, neden her şey istediğimiz gibi olmamaktadır?” sorusu ortalığı karıştırır. Deli his, daha da zapt edilmez hale dönüşür; ama her şey istediğimiz gibi olduğunda egomuz, kabarmayacak mıdır? Maharetin kendinde olduğu hissini körükleyip, insanı çığırından çıkarmayacak mı? Oysaki olanı, olduğu gibi kabul ettiğimizde; sistemsel gücün varlığı algılanabilecektir. Ortaya çıkan asi hisler, enerji boylarının uyumlanması veya uyumlanmamasının, sebebi oluşturacağı hiç akla gelmez. Geçmiş ve gelecek aynı frekansta buluştuğunda, şimdiki zamanda birleştikleri kolay algılanmaz. Gelecek, ilk anda bir illüzyon olsa da geçmiş kadar gerçek olduğuna akıl yürütülmez.
Ne olacağının belirsizliğine akıl yürütülememesi, egonun her şeyin olması gerekene çevirme azgınlığını önleyecektir. Hemen akıl yürütülemese de doğadaki her şeyin sistemsel bir döngünün enerjisiyle sürdüğü ve her şey olduğu gibidir gerçeği, orada öylece durmaktadır. Öte yandan her şeyin tersiyle var olabileceği algılanabildiğinde ise yaşamın gücü hissedilebilecektir. Yaşam tarafından hediye edilen sürede, nefes alma şansıyla hayatta kaldığımız algılanabilecektir. Nedense kolektif anlayışta itiraz kültürünün etkisiyle üretilen düşüncelerin tetiklediği duyguların, yaşamla çatışmayı körüklediği düşünülmez.
Davranışın tetiklenmesine sebep olacak his, her şeyin olduğu gibi olacağı için mi hissedilmektedir? Sebepleri, her hissin tetikleme gücü mü oluşturmaktadır? Yoksa geçmiş ve geleceğin bir illüzyon tünelinde gerçekleşmesini sağlayan sebepler, sırasını mı beklemektedir? O sebepler, her şeyin olduğu gibi olacağı sürecinde mi kullanılacaktır? Bizim hiç rolümüz olmayacak mıdır? Bir şeyin olması gerektiği gibi olmayacağını, olduğu gibi olması için mi sebepler ortaya çıkmaktadır? Bu sistematik döngüyü anladığımızda mı yaşamın sırrını çözebileceğiz? Olana teslimiyetin derin hazzı o zaman mı hissedilecektir?
Beklenmeyen bir anda çakan hissin ömrünü hiç düşündük mü? Bir önceki ile baş etmeye çalışırken bir anda değişerek, başka bir şekilde şimşek gibi çakmaktadır? Olan şeyin, öyle olacağı için öyle olduğunu, anlayabilecek miyiz? Hislerin sürekli neden değiştiğini ve sebebin de değiştiğini, düşündük mü? Değişmeyi tetikleyen etkinin kontrolümüz dışında olduğunu anladığımızda mı yaşamın sırrını çözebileceğiz? Evet! Her şeyin kendi zıttı ile yer değiştirdiği döngünün değişmezliğini algılayınca, olana teslimiyet gerçekleşebilecektir. Bir önceki ile bir sonrakinin aynı oluşum evresinde tetiklenmediği için aynı olmadığı algılanınca; sebebin nasıl bir anda değiştiği de algılanacaktır. Her olan şey, kendi fanusunda, kendi sistematiğinde döngü enerjisiyle işlediği için hisler, kontrol edilememekte ve denetlenememektedir.
Her şeyin göründüğü gibi olmadığı algılandığında, yaşamın sırrı da çözülmeye başlayacaktır. Zamanın acımasız süreci, her an hissin tezahür şeklini ve etkisini değiştirmektedir. Şimdiki zamanda olanı tetikleyen etki ile kısa bir süre sonra hisse düşen etki aynı değildir. Zihnin o anda ne sunacağının belirsizliği, olana teslim olma bilincinin gerçekleşmesini zora sokacaktır. Neden kendi bilincini kullanamadığı çaresizliğinde iken şimdi hissedilse bile beklenmeyen farklı bir hissin ortaya çıkmayacağını kim belirleyecektir? Her anın hissi, diğerleriyle aynı değildir; çünkü hissedilen her anın tetikleyici dinamikleri hiçbir zaman aynı olmaz. Tüm çevresel dinamikler aynı olsa da zamanın akışı, birbirinin tekrarı değildir. Bir dakika önceki güneşin tetiklediği his, tatili tetiklemişken bir anda ortaya çıkıveren bulutun getirdiği yağmur, üşüyen bir çocuğun hissini tetikler. Hissedilen şey bir anda terse dönmüştür.
Olan şey karşısında değişen yüz, göz ve duygu her şey aynı gibi görünse de hiçbir şey, göründüğü gibi değildir. Zihnin düşmanı olan şimdi, gelecekteki hisleri tetikleme gücüne sahiptir elbette; ama akıl ve zekânın etkisizliğine akıl yürütülemez. Bazen olan şeyi değiştirme gücü olabileceği düşünülse de ortaya çıkan çaresizlik, duyguyu kötü etkileyecek ve davranışın beklendiği gibi olmamasını sağlayacaktır. Olan, olması gerektiği gibi değil, olduğu gibi gerçekleşmektedir. Her şeyin olduğu gibi gerçekleştiği tam algılanamadığında, akıl ve zekânın o ana etki edebileceği düşüncesi gelişebilecektir; ama olan şeyin tezahüründeki etkisizliğin, sistematiğin sürecini değiştiremediği algılanarak yaşamla sağlıklı bağ kurulabilecektir.
Bir hışırtı ile fark edilen baktığımız ağacın yaprağının neden titrediğini ve dans ettiğini hiç düşündünüz mü? Titreyeceği için o anda rüzgâra ihtiyacı vardır. Rüzgâr için ise yaprağın kıpırdama isteğine! Belki üzerine konan bir polenin orada durmaması gerekiyordur! Biraz ötede ki polen bekleyen bir çiçeğin döllenmesini sağlaması için titremesi gerekiyordur, kim bilir?
İnsan içinde yaşadığı -istediği gibi gerçekleşmesini beklediği- masalın, bir sonu olup olmadığını düşünmez, sadece hissetmek ister. Belki de en başından beri bir varmış bir yokmuş diye anlatılacak bir masalın içindeyizdir, kim bilir? Ne kadar yol yüründüğü, hangi zamanların geride bırakıldığı ve ne zaman savrulacağı düşünülmeden, bir anda kendini bir dağın eteğinde, kendi ile baş başa bulduğunda yaşamla kavgaya tutuşur insan. Yaşamla bağının kopmaya başladığı hissedilir. Her şey olması gerektiği gibi mi olmuştur yoksa olduğu gibi mi olmuştur? Yanlış tercihlerle ve yanlış yerlerde sorgulamadan olmanın belirsizliğinde debelenirken, yaşamla sağlıklı bağın kurulamayacağı algılanabiliyor mu? Yaşamın sistematiğini anlayamadığımız her an, yaşamın hediye ettiği hayatın tadının kaçmaya başlayacağı algılanabiliyor mu?
Yaşamı olduğu gibi kabul etmek, her şeyin olduğu gibi olduğu inancının algısına ulaştırarak, yaşamla iyi geçinmeyi sağlayacaktır. Yaşamın her anı, her şeyin olduğu gibi olduğunun ispatıdır aslında. Bir önceki ile bir sonraki hisleri karşılaştırarak değersizleştirme hatasına düşmeden, her anın olduğu gibi gerçekleştiğini algılamak; kendini de olduğu gibi kabul hissidir de.