ABD Senatosu, Pazartesi günü Cumhuriyetçi Senatör Marco Rubio’yu Başkan Donald Trump’ın dışişleri bakanı olarak oy birliğiyle onayladı. Çin’e yönelik sert eleştirileri, Türkiye’ye karşı tutumu ve İsrail’e verdiği güçlü destekle dikkat çeken Rubio, 99’a karşı sıfır oyla bu önemli göreve seçildi. Rubio’nun adaylığı, Senato Dış İlişkiler ve İstihbarat Komiteleri’nde uzun yıllar süren tecrübesi sayesinde, dostane bir onay oturumunda herhangi bir engelleme ile karşılaşmadı.
‘Türkiye, Müttefik Gibi Davranmalı’
Marco Rubio, Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yönetiminde otoriter bir rejime kaydığını ve bu durumun insan hakları ihlallerini artırdığını dile getirmişti. Erdoğan hükümetinin demokratik kurumları zayıflattığını savunan Rubio, bu durumun NATO’nun uyumunu bozduğunu ve ittifakın ortak değerlerini ciddi şekilde tehdit ettiğini öne sürdü. Rubio, Mayıs 2017’de Senatör Bob Menendez ile birlikte dönemin Başkanı Trump’a, Erdoğan ile bu konuların ele alınması çağrısında bulunarak, “Türkiye, bir ABD müttefiki gibi muamele görmek istiyorsa, müttefik gibi davranmalı” şeklinde ifadeler kullandı.
YPG Destekçisi ve Türkiye’nin Dış Politikası
Rubio, Türkiye’nin Suriye’deki ABD destekli YPG güçlerine yönelik askeri operasyonlarının bölgesel istikrarı tehdit ettiğini ve terörle mücadele çabalarına zarar verdiğini belirtmişti. Türkiye’nin izlediği dış politikanın, ABD’nin çıkarları ve NATO taahhütleriyle çeliştiğini düşünen Rubio, ABD-Türkiye ilişkilerinin dengede tutulması gerektiğini ancak bu dengenin Türkiye’nin politikaları nedeniyle sürekli olarak bozulduğunu ifade etti. Türkiye’nin stratejik önemini kabul eden Rubio, ABD’nin Türkiye’ye sağladığı desteğin, demokratik ilkelere ve NATO hedeflerine uyum şartına bağlı olması gerektiğini savundu.
Rubio, “ABD, Türkiye’deki askeri varlığını yeniden değerlendirmeli ve bu kaynakları Amerikan çıkarlarıyla daha uyumlu olan ülkelere yönlendirmeli” diyerek, Washington’un Türkiye ile ilişkilerinde daha sert bir yaklaşım benimsemesi gerektiğini vurguladı. Bu yaklaşım, Rubio’nun ABD’nin uluslararası ilişkilerdeki yeni stratejisini yansıtan önemli bir adım olarak değerlendirilmektedir.
